Saldırıda sivillerin ömrünü yitirmesi son derece trajik olsa da taarruz noktasının terör örgütü PKK tarafından denetim ediliyor olması ve sıklıkla operasyon ve çatışmalara sahne olması, bölgenin turistik bir seyahat alanı olmadığı gerçeğini karşımıza çıkarıyor. Akının çabucak akabinde, Irak hükümeti Ulusal Güvenlik Kurulu’nun acil bir halde toplanması ve olayı soruşturma gereği duymaksızın Türkiye’yi suçlayan sözler kullanması; Irak’ın kuzeyinde ve güneyinde binlerce protestocunun organize bir formda Türk temsilciliklerine saldırması, Türk bayraklarının yakılması; çabucak her şeyin süratli gelişmesi, olayla ilgili kuşkuları artırıyor.
Kuzeydeki şovlarda PKK’nin yükü hissediliyor, KDP ise sessiz. Güneyde ise Şii önder Mukteda el Sadr’ın öncülüğündeki Sadristler öne çıkıyor. Yaygın kanının tersine Sadristler Şii olmalarına rağmen İran yanlısı değil, aksine İran’a rakiptir. Önderleri Mukteda el Sadr ise son derece pragmatiktir. Yakın vakitte, Brookings Enstitüsü’nde çıkan bir Sadr güzellemesinde, “Sadr’ın ittifakı; Irak, ABD ve bölge için bir fırsat” tabirleri yer alıyordu. Bugünkü öfkelerinin sebebini Zaho’daki hücumda değil, Tahran Zirvesi’nde, hatta onun da art planında, Sadr’ın Körfez ve Batı koalisyonu ile geliştirdiği girift münasebetlerde aramak gerek.